Her beş büyük şirketten biri, Gelir İdaresi Başkanlığı'nın (GİB) 2024-2025 dönemi risk analizlerine göre vergi incelemesine tabi tutuluyor. Bu oran, genel vergi inceleme oranının (%2,06) tam 10 katı. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın belirlediği Gelir İdaresi Başkanlığı, bu durumu sadece rastlantı değil, sistemli bir denetim stratejisinin sonucu olarak açıklıyor. B1 segmenti olarak sınıflandırılan en büyük mükellefler, bu yıl en yoğun denetim hedefi haline geldi. Bu segmente giren şirketlerin yıllık ciro, net kar veya emeklilik primi tutarları sırasıyla 1.300.000 TL, 340.000 TL ve 65.000 TL'nin üzerinde olmalı. Bu eşiklerin altında kalanlar ise B2 veya B3 segmentlerine yerleştiriliyor — ancak onların inceleme oranları %11 ve altında kalıyor.
Yıllık 2,9 trilyon TL’lik ticaret hacmine sahip yaklaşık 40.000 şirket, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından “yüksek riskli” olarak işaretlendi. Bu şirketlere, 2025 Maliye Kurum Beyanı öncesi uyarı yazıları gönderildi. Bu uyarılar, sadece bir hatırlatma değil, “beyannameniz inceleme altına alınacak” anlamına geliyor. EY Türkiye’nin 2025 raporunda açıkça belirtilen bir gerçek var: B1 segmenti’ndeki şirketlerin %20’si vergi incelemesine tabi. Bu, küçük mükellefler için %1,44, genel ortalama için %2,06 oranının neredeyse on katı. Bir başka deyişle, küçük bir mağaza sahibi için inceleme şansı bir binada bir katta bulunan anahtar gibi nadirken, büyük bir holdingin sahibi için bu şans, anahtarın her kapıda olduğunu düşünmek gibi.
İnceleme oranlarının bu kadar yüksek olmasının nedeni basit: gelir beyanı ile yaşam standardı arasında uçurum. Vergidegundem.com’un 2024 raporuna göre, denetimlerin en çok odaklandığı kriterler arasında “yüksek kazanç elde edilmesine rağmen düşük gelir beyanı verenler” ve “vergi beyanları ile uyumsuz yaşam tarzı sürdürenler” yer alıyor. Bir şirketin 200 milyon TL ciro yaparken, 15 milyon TL kar beyan etmesi, bir çalışanın 100 bin TL’lik bir evde otururken 15 bin TL maaş beyan etmesi gibi — gözde denetim hedefi. Bu tür uyumsuzluklar, GİB’nin dijital veri entegrasyon sistemiyle tespit ediliyor. Banka hareketleri, sigorta ödemeleri, araba kayıtları, hatta sosyal medya paylaşımları bile analiz ediliyor. Geçmiş yıllarda vergi aflarında matrah artırımı yapanlar, şimdi “yararlanmayanlar” olarak inceleme radarına girdi. Yani, bir şirket vergi aflatıysa ve matrahını artırdıysa, diğerleri bu avantajı kullanmadığı için “daha saf” olarak görülüyor — ve bu da denetim riskini artırıyor.
Gazete Oksijen’in 240055 sayılı haberine göre, yüksek riskli mükelleflerde artık “aramalı inceleme” adı verilen daha kapsamlı yöntemler devreye giriyor. Bu yöntem, sadece beyannameleri değil, banka hesapları, tedarik zinciri verileri, iş ortaklarıyla yapılan tüm ödeme akışlarını incelemeyi içeriyor. Daha düşük riskli şirketlerde ise “hızlı inceleme” yöntemi uygulanıyor — yani sadece beyannamelerin matematiksel tutarlılığı kontrol ediliyor. Bu değişiklik, GİB’nin 2025 yılında beyanname gözetim çalışmalarını güncellediğini gösteriyor. Umut Akpınar’ın 2025 rehberinde de belirtildiği gibi, risk analiz kriterleri artık daha çok “davranışsal veriler”e dayanıyor. Bir şirketin 2023’te 10 milyon TL kar beyan etmiş, 2024’te 120 milyon TL harcama yapmışsa — bu sadece bir matematiksel sapma değil, bir “sinyal”. Bu sinyaller, GİB’nin kurduğu Risk Analiz Birimleri tarafından 7/24 takip ediliyor.
2024 yılında yapılan 261.785 vergi incelemesinin sonuçları çarpıcı. Toplamda tarh edilen vergi matrah farkı, bir önceki yıla göre %75 arttı. Getirilen vergi cezası ise %57,2 yükseldi. En büyük kayıp, KDV’de gerçekleşti: 22,3 milyar TL. İkinci sırada ise Kurumlar Vergisi yer aldı. Bu rakamlar, büyük şirketlerin KDV uygulamalarında “yapısal sapmalar” yaptığı anlamına geliyor. Örneğin, bir şirketin bir malı %18 KDV’li satarken, aynı malı bir ilişkili şirkete %1 KDV’li olarak “hizmet” olarak satması gibi. Bu tür işlemler, artık dijital sistemlerle kolayca tespit ediliyor. Mahfi Eğilmez’in 2025 analizinde de vurgulandığı gibi, bu tür “vergi kaçırma teknikleri” artık eski klasik yöntemlerden çok, “karmaşık yapılarla” uygulanıyor — ve bu da denetimlerin daha teknik hale gelmesini zorunlu kılıyor.
İktisadi Dayanışma’nın 650582b7-0dc2-4e76-a3cd-60152d1f2662 nolu haberine göre, Maliye Bakanlığı 10.000 şirket ortağına kişisel görüşme daveti gönderdi. Bu, sadece bir “soruları sorma” süreci değil — “beyanın gerçekliğini kanıtlama” çağrısı. Vergi Denetim Kurulu, sektör bazında faal ve potansiyel mükelleflerin mali durumlarını incelemeye başladı. Bu, bir önceki yılki “sadece beyan kontrolü” modelinden tam bir dönüşüm. Artık bir şirketin sahibi, bir banka hesabının akışını açıklayamazsa, cezalı inceleme değil, hukuki süreç başlıyor. B1 segmentindeki şirketler artık sadece “vergi ödüyor” değil, “vergi ödediğini kanıtlıyor”.
Geçmiş yıllarda çıkarılan vergi afları, bugünün denetimlerinin temelinde yatan bir faktör. Aflar, şirketlerin kayıtlarını düzeltme fırsatı verdi — ancak bu fırsatı kullanmayanlar, “haksız rekabet” nedeniyle hedef alındı. Bir şirket, 2020’de 50 milyon TL kar beyan etti, 2023’te aflatı ve 120 milyon TL’ye çıkarttı. Diğer şirket ise aflatı kullanmadı, karını 55 milyon TL olarak bıraktı. Şimdi, ikinci şirketin inceleme riski daha yüksek — çünkü sistemin “adil olma” algısı, “yapanlar”a değil, “yapmayanlara” daha fazla şüpheyle bakıyor. Bu, hukuki bir adalet sorunu değil, ekonomik bir güven sorunu. Sistem, “kurala uyanları” cezalandırıyor gibi görünüyor — ama aslında, “kuralı kaçanları” ödüllendirmemek için çalışıyor.
B1 segmenti, yıllık ciro 1.300.000 TL ve üzeri, net kar 340.000 TL ve üzeri, emeklilik primi 65.000 TL ve üzeri olan şirketleri kapsıyor. Bu şirketler genellikle büyük Holdingler, çok uluslu firmalar ve yüksek kar marjına sahip sektörlerde faaliyet gösteriyor. Bu sınırlar, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından her yıl yeniden değerlendiriliyor.
Küçük mükelleflerin inceleme oranı %1,44 iken, B1 segmentinde bu oran %20. Bunun nedeni, küçük şirketlerin ekonomik etkisi ve vergi potansiyeli çok daha düşük. GİB, kaynaklarını en yüksek getiri sağlayacak alanlara odaklıyor. Küçük şirketlerdeki hatalar genellikle teknik veya bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor — büyük şirketlerde ise sistemli kaçırma olasılığı daha yüksek.
Aramalı inceleme, beyannamelerin yanı sıra banka hesapları, tedarik zinciri, sigorta kayıtları, kredi kartı hareketleri ve hatta sosyal medya profilleri gibi dijital verileri kapsayan kapsamlı bir denetim türüdür. Bu yöntem, özellikle yüksek riskli B1 segmenti şirketlerinde uygulanıyor ve “vergi kaçırma ağı”nı ortaya çıkarmayı amaçlıyor.
2024 yılında yapılan incelemelerde en büyük vergi kaybı KDV’de gerçekleşti: 22,3 milyar TL. Bu, büyük şirketlerin KDV uygulamasında “hizmet-mal” ayrımı yaparak vergi kaçırma stratejileri kullandığı anlamına geliyor. Kurumlar Vergisi ise ikinci sırada, 15,8 milyar TL’lik bir farkla yer aldı.
Artık GİB, sadece beyannameleri değil, gerçek zamanlı veri akışlarını analiz ediyor. Banka hareketleri, e-fatura sistemleri, sigorta ve emeklilik verileri birleştirilerek bir şirketin “gerçek ekonomik yaşamı” ortaya çıkarılıyor. Bu, eski “kağıtla inceleme” modelinin tamamen yerini aldı. Artık bir şirketin “beyan ettiği kar” ile “yaşadığı yaşam” arasında uyumsuzluk varsa, sistem otomatik olarak uyarı veriyor.
Doğrudan etkilemiyor, ama dolaylı olarak evet. B1 segmentindeki büyük şirketlerin daha sık incelemeye tabi tutulması, küçük işletmelere rekabet avantajı sağlıyor. Çünkü büyük şirketlerin vergi kaçırma fırsatları azalıyor — bu da fiyat rekabetinde daha adil bir ortam yaratıyor. Ancak küçük işletmelerin de “yapısal hatalar” yapmaması gerekiyor: GİB, küçüklerdeki sistemli kaçırma tespit ederse, aynı yöntemleri kullanıyor.
Bir yorum Yaz