çeçenistan
Çeçenistan Meselesinin Uluslararası Boyutu
3 Eylül 2002 Salı, Cuma dergisi
Çeçenistan'da bağımsızlık ve hürriyet savaşı verilmektedir. Bu savaşın bir bağımsızlık savaşı olduğunun değişik delilleri mevcuttur. En önemli delillerinden biri de Rusya'nın bu ülkenin bağımsızlığını daha önce imzalamış olduğu bir anlaşmayla kabul etmiş olmasıdır. Ne yazık ki Rusya bu anlaşmadan sonra bu ülkeyi yeniden işgal ettiği halde uluslararası platformda Çeçenistan meselesi adil bir şekilde ele alınmamaktadır. Eğer ki adil bir şekilde ele alınıp Rusya'ya baskı uygulansaydı, Rusya işgale son vermek ve askerlerini Çeçenistan'dan çekmek zorunda kalacaktı.
Geçtiğimiz günlerde Rusya'nın Irak'la ilişkilerini geliştirmesiyle irtibatlı olarak ABD Çeçenistan konusunu yeniden gündeme getirdi ve Rusya'ya bu meseleyi acil çözüme kavuşturması için ültimatom verdi. Oysa daha önce Rusya ile ilişkilerinin iyi olduğu sırada Çeçenistan'daki direnişi bir terör olarak nitelendiriyordu. Ayrıca el-Kaide örgütüne mensup ya da Afganistan'da yetiştirilen bazı gençlerin Çeçenistan'daki bağımsızlık savaşına katılmaları sebebiyle bu savaşı organize edenleri de terörün adamları olarak görüyordu. Dolayısıyla ABD'nin son yaptığı açıklama sadece bir istismardan ibarettir. Biz bu son gelişmeyle irtibatlı olarak bu haftaki yazımızda Çeçenistan davasının uluslararası boyutunu ele almak istedik. Ancak ABD'nin tutumunu tahlil etmeden önce uluslararası platformda Çeçenistan davasının ne şekilde ele alındığı konusunda bazı bilgiler vermek istiyoruz.
Helsinki Zirvesi'nde Çeçenistan Meselesi
Ekim 1999'un ortalarında Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de bir Avrupa Birliği - Rusya Zirvesi gerçekleştirildi. Zirve tam Çeharkale'deki doğumevi ve pazar yeri katliamından sonraya denk gelmişti. AB yetkilileri göstermelik de olsa Rusya başbakanı Putin'e karşı tepkilerini dile getirdiler. AB ülkeleri ve ABD göründüğü kadarıyla bu tepkileri Çeçen halkının haklarını savunmak veya zulme karşı tavır koymaktan çok Rusya'ya karşı ellerine geçen bazı siyasi avantajları değerlendirmek amacıyla gösteriyorlardı. Fakat bu tepkinin pratiğe yansıyan bir yararını görmedik.
Avrupa Birliği ve ABD'nin Çeçenistan konusunda Rusya'ya karşı ortaya koyduğu ilk söze gelir tavır da sözünü ettiğimiz Helsinki zirvesinde ortaya koyduğu tavırdı. Ancak ne yazık ki bu tavır da sadece sözlü tepkiden ibaret kaldı.
AGİT Zirvesi'nde Çeçenistan
Helsinki Zirvesi'nin üzerinden sadece bir ay geçtikten sonra Kasım 1999 ortalarında da İstanbul'da AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) zirvesi gerçekleştirildi Zirvenin ana gündem maddesi insan hakları konusuydu. Bundan dolayı değişik ülkelerden insan hakları kuruluşları daha zirve toplantıları başlamadan önce İstanbul'a gelerek irtibatlar kurmaya başladılar. İstanbul'da insan hakları konusunun ana gündem maddesini oluşturacağı AGİT zirvesi düzenlenirken Çeçenistan'da da tam anlamıyla bir insanlık dramı yaşanıyordu. Çeçenistan devlet başkanı Aslan Meşedov bu yüzden AGİT zirvesine katılacak devlet başkanlarına çağrıda bulunarak bu meselenin zirvede ele alınacak meselelerin baş sırasına konulmasını ve Rusya'nın katliamının durdurulması için gereken her şeyin yapılmasını istedi. Ama ne yazık ki AGİT zirvesinde Çeçenistan'daki insanlık dışı vahşi katliamın durdurulması için söze gelir, elle tutulur bir şey yapılmadı. Maalesef sadece laf kalabalığı yapıldı. Amerika'nın "insan hakları" konusundaki iddialarında samimi olmadığı, bu konuyu daha çok siyasi hesapları ve birileri karşısında üste çıkmak için değerlendirdiği görüldü.
Çeçenistan meselesi gerçekten AGİT İstanbul zirvesine damgasını vurmuştu. Ancak her şey lafta kalmış, zulmün ve katliamın durdurulması için pratiğe dönük ciddi bir adım atılmamıştı. Zirve sonrasında yayınlanan İstanbul Deklarasyonu'nda da Çeçenistan meselesi öncelikli olarak yer aldı. Fakat meselenin deklarasyonda yer alış şekli daha çok Rusya'yı memnun etmiştir. Çünkü maddede, Rusya'nın toprak bütünlüğüne saygıya ve terörizmin her çeşidine karşı durulmasına vurgu yapıldıktan sonra Çeçenistan meselesinin görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması isteniyordu. Bu üç unsurun bir arada zikredilmesi daha çok Rusya'nın işine yaramıştı. Çünkü Rusya, Çeçenistan'ın kendi toprağı olduğunu iddia ediyor. Oysa bundan önceki bağımsızlık savaşı sonrasında imzaladığı anlaşmada Çeçenistan'ın tam bağımsız bir ülke olmasını kabul etmişti. Rusya'nın bu tutumu karşısında asıl Çeçenistan'ın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesine vurgu yapılması gerekiyordu. Çeçenistan meselesinin çözümüyle alakalı olarak teröre vurgu yapılması yersiz ve anlamsız olduğu gibi yine Rusya'nın tezini teyit anlamı taşıyordu. Çünkü Rusya, Çeçenistan'daki halkın bağımsızlığını korumak için verdiği mücadeleyi terör olarak nitelemektedir.
AGİT zirvesindeki fiyasko Rusya'ya daha da cesaret kazandırdı. Çünkü birileri kendilerine endişe veren yerlerin fos olduğunu, korkulacak bir yönünün olmadığını gördüklerinde kendilerini daha da rahat hissederler. Dolayısıyla AGİT zirvesindeki fiyasko da Rusya'yı rahatlatmış ve Çeçenistan'a yönelik vahşi katliamlarında, insanlık dışı saldırılarında daha da cesaret kazanmasına sebep olmuştur.
BM'nin Çeçenistan Konusundaki Tutumu
BM Genel Sekreteri'nin Çeçenistan meselesiyle doğrudan ilgilenmesi ta 2000 yılı Ocak ayı sonlarına kadar gecikmiştir. Ondan önce sadece içi boş açıklamalar yapmakla ve kuru laflar etmekle yetinmiştir. 2000 yılı Ocak ayı sonunda ise genel sekreter Kofi Annan, Çeçenistan meselesiyle ilgili olarak Moskova'ya bir ziyaret düzenledi.
Aslında BM'in işin daha başında devreye girmesi hatta Rusya'nın işgalini önlemek için üzerine düşeni yerine getirmesi gerekirdi. Çünkü Çeçenistan, Rusya'nın kabul ettiği bir anlaşmayla bağımsızlığını kazanmış bir devletti. Dolayısıyla Rus askeri güçlerinin bu devletin topraklarına girmesi bir işgal niteliği taşıyordu. BM teşkilatının ise bağımsız bir devletin topraklarının bir başka devlet tarafından işgal edilmesine derhal müdahale etmesi, işgalci tarafa siyasi ve ekonomik baskı uygulayarak onu bu işgale son vermeye zorlaması gerekir. Ama BM, Rusya'nın Çeçenistan'ı işgali karşısında bu görevini yerine getirmedi. En sonunda gayet gecikmeli bir şekilde müspet olarak değerlendirebileceğimiz bazı adımlar atmaya başladı.
BM Genel Sekreteri Çeçenistan meselesiyle doğrudan ilgilenmek için Moskova'yı ziyaret etmekle müspet bir adım attıysa da sergilediği tavır pek de tasvip edilir türden değildi. Örneğin Moskova ziyareti esnasında: "Rusya'nın askeri harekata neden ihtiyaç duyduğunu anlamış bulunuyorum" anlamına gelen sözler sarf etmesi son derece yanlıştı. Bunu Rusya'nın gönlünü almak için söylemiş olsa da son derece hatalıydı. Çünkü bu sözüyle adeta Rusya'nın askeri harekatının haklı birtakım gerekçelerinin olduğu intibaı vermişti. Oysa bağımsız bir devletin topraklarının kuvvet kullanılarak işgal edilmesinin, o devletin halkının topluca yurtlarını terk etmeye zorlanmasının, sivil kalabalıkların üzerine bomba yağdırılmasının ve insanların haksız bir şekilde öldürülmelerinin hiçbir geçerli gerekçesi olamaz.
BM sonraki dönemlerde de Çeçenistan meselesinin köklü bir çözüme kavuşturulması ve Rus işgalinin sona ermesi için söze gelir bir adım atmamıştır.
ABD ve Çeçenistan
Ne yazık ki çağdaş emperyalizmin başını çekmesi sebebiyle tüm uluslararası kuruluşların dümenlerini belirleyen ABD'nin herhangi bir mesele hakkında takındığı tavır önemsenmekte, ciddiye alınmaktadır. ABD'nin bu statüsünün gittikçe değişmekte olduğunu ve yakın zamanda etki gücünün azalacağını söyleyebiliriz. Ama özellikle doğu blokunun çökmesinden sonra kazanmış olduğu statü sebebiyle halen bu etkisini korumaktadır.
ABD, Çeçenistan konusunu genellikle istismar amaçlı olarak ele almıştır. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere yerine göre, bu meseleden yola çıkarak Rusya'ya baskı yapmaya çalışmış yerine göre de Çeçenistan'daki bağımsızlık savaşını bir terör olarak nitelendirmiştir.
Gürcistan'ın Çeçenistan halkına lojistik destek vermesi sebebiyle Rusya'nın bu ülkenin topraklarını bombalaması üzerine ABD derhal bir açıklama yaptı. Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer, Rusya'yı masum sivillere ateş açmak ve ayrım gözetmemekle suçladı. "ABD Gürcistan'daki can kayıpları için üzüntü duymaktadır ve bu ülkenin bağımsızlığına yapılan saldırıya taraftar değildir" diyen Fleischer saldırıların zaten gergin olan iki ülke ilişkilerini daha da zor bir konuma sürüklediğini öne sürdü. Fleischer açıklamasında Çeçenistan konusuna da temas ederek: "Mevcut şartların ışığında, Çeçenistan sorununa derhal siyasi bir çözüm aranması çağrımızı tekrarlıyoruz. Eğer bu başarılırsa, Rusya ve Gürcistan ilişkilerinin dengeye kavuşması ve bizim Kafkaslar'daki çatışmaların sona erdirilmesi yolundaki çabalarımız adına iyi bir adım atılmış olacaktır" dedi.
ABD'nin bu açıklaması aslında "tencere dibin kara", "seninki benden kara" tekerlemesinde ifade edilen duruma benzemektedir. Afganistan'da yüzlerce masum sivili öldüren, binlercesini perişan eden, Irak'ta da benzer bir katliam gerçekleştirmek için yoğun hazırlıklar yürüten ABD'nin bu açıklamasında gerçekçi ve samimi olması pek ihtimal dahilinde değildir. Öte yandan Filistin'de masum sivillerin, kundaktaki bebeklerin öldürülmesine askeri destek veren, işgalci siyonistlere bu katliamları gerçekleştirmesi için her türlü silah ve teçhizatı veren, ardından da hem parayla hem de diplomatik yönden destekleyen ABD acaba Çeçenistan meselesinde insancıl mı olmaktadır? Bu pek mümkün değildir.
ABD'yi söz konusu açıklamaya iten sebep Rusya'nın son zamanlarda Irak'la ilişkilerini geliştirmesi ve bu ülkeye saldırı düzenlenmesine karşı çıkmasıdır. Rusya, Irak'la diplomatik ilişkilerini geliştirdiği gibi bir yandan da ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Verilen bilgilere göre bu iki ülke arasında 40 milyar dolarlık bir ekonomik işbirliği söz konusu. Bu konudaki anlaşmaların pratiğe yansıması durumunda ABD'nin Irak'a saldırması aynı zamanda Rusya'nın menfaatlerine de saldırması anlamına gelecektir. Rusya ise kendi menfaatlerinin ABD'nin hedefi olmasına suskun kalmayacak, bir şekilde tepkisini ortaya koyacaktır. İsrail işgal devletinin ve ABD'deki siyonist lobinin bastırması sebebiyle Irak operasyonu konusunda ısrarlı davranan ABD'nin bu ısrarı muhtelif dostlarıyla ve ortaklarıyla ilişkilerinin bozulmasına sebep oldu. Bu durum onu yalnızlığa ve çeşitli sıkıntıların içine itiyor. Irak operasyonu esnasında Rusya'nın menfaatlerini vurmak zorunda kalmak ise onu daha çok sıkıntıya sokacaktır. Bu yüzden ABD, Rusya'yı Irak'la ekonomik işbirliğinden vazgeçmeye zorlamak istiyor. İşte bu yüzden onun başını ağrıtan bazı meseleleri istismar aracı olarak kullanıyor. Son dönemde Çeçenistan meselesine yakın ilgi göstermesi de işte bu yüzdendir.
Sonuç
Sonuç olarak şunu söyleyelim ki, çağdaş emperyalizm ve onun güdümündeki uluslararası kuruluşlar insan hakları, bağımsızlık, hürriyet konularında samimi ve gerçekçi değildir. Özellikle bu konuların Müslüman halkları ve fertleri ilgilendirmesi hallerinde sadece istismarcı oluyorlar. Bu istismar yoluyla da Müslüman toplumlar üzerindeki sultalarını, hakimiyetlerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Çeçenistan konusundaki tavırlarını da işte bu çerçevede ele almak gerekmektedir.
|