çeçenistan
Çeçenistan Direnişinin Tahlili
1 Şubat 2000 Salı
Çeçenistan'da yıllardan beridir yaşanan meselenin temelinde çağdaş sömürgeciliğin "büyük balık küçük balığı yutar" anlayışı yatmaktadır. Çağdaş sömürgeci güçler, devletlerin oluşmasında ulusal kimliği öne çıkardıkları halde kendi hakimiyetlerine aldıkları ulusların devletlerini kurmalarına ve kendi bağımsız kimliklerini kazanmalarına fırsat vermemektedirler. Onların üzerinde kurmuş oldukları haksız sultalarına ve toprakları üzerindeki işgallerine karşı gerçekleştirilen fiili mücadeleleri de terör olarak nitelendirmekte, dolayısıyla terör diye niteledikleri bu mücadeleleri bastırmak için zulmün her çeşidine başvurmakta kendilerini haklı görmektedirler.
Devlet yapılarının oluşmasında ulus kimliğini öne çıkarmak istemelerinin temelinde ise "böl, parçala, yut" siyaseti yatmaktadır. Nitekim bu siyaset sayesinde İslam coğrafyasını 56 ayrı parçaya ayırmayı onların da her birini kendi içlerindeki etnik farklılıkların doğurduğu sorunlarla karşı karşıya getirmeyi başarmışlardır. Bu etnik farklılıklardan istifade edilerek geliştirilen fitne politikalarıyla da bu coğrafyayı yeni küçük parçalara ayırmaya çalışıyorlar. Ama kendi hakimiyetlerindeki Müslüman unsurların sadece etnik kimliğe değil aynı zamanda dini kimliğe dayanan bağımsızlık mücadelelerine karşı, geliştirmiş oldukları savaş teknolojilerinin verdiği bütün imkanları kullanmaktan çekinmiyorlar. Oysa bu Müslüman halklarının verdikleri mücadelelerin tek amacı bağımsızlık değil aynı zamanda kendi topraklarını işgalden kurtarmak ve insanları hürriyetlerine kavuşturmaktır.
Çeçenistan tarih boyunca Kafkaslar'daki Müslüman halkların bağımsızlık ve hürriyet konusunda simgesi ve öncüsü olmuştur. Komünist rejimle yönetilen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra özgürlük ateşini yeniden alevlendirdi. Ekim 1991'de gerçekleştirilen seçimlerde bağımsızlık yanlısı Cevher Dudayev'in ve onun çevresindeki kadronun işbaşına gelmesi, ardından bu kadronun bağımsızlık ilan etmesi Rusya'nın ciddi bir şekilde rahatsız olmasına yol açtı. Rusya bu kadroyu yönetimden uzaklaştırabilmek ve kendi çıkarlarına hizmet edecek bir kadroyu iş başına getirebilmek için önce Çeçenistan içinden Ömer Avturkhanov'un liderliğinde uzaktan kumandalı bir muhalefet ortaya çıkardı. Bu muhalefeti ayrıca silah ve askeri teçhizatla da destekledi. Ama Çeçen halkı bu oyunu yutmadı ve Rusya'nın çıkarlarını korumak amacıyla ortaya çıkarılan bu muhalefete prim vermedi. Muhalifler 18 Kasım 1994'te hükümet birlikleriyle çatışmaya başladılar. Rusya, Çeçenistan'daki muhaliflerin insan gücüne ihtiyaçlarının olduğunu görünce, onlara destek olmaları üzere gizlice asker de gönderdi. Ancak buna rağmen muhaliflerin halk desteğinden mahrum olmaları bağımsızlık yanlısı yönetime üstün gelmelerini engelledi. Moskova yanlısı muhaliflerin bağımsızlık yanlısı yönetim karşısında zayıf kalmaları üzerine 11 Aralık 1994 sabahı Rus birlikleri Çeçenistan topraklarına girdi. Fakat Çeçenler, Ruslara teslim olmadılar ve vatanlarını korumakta kararlı olduklarını gösterdiler. Beklemedikleri bir direnişle karşılaşan Rus askerleri Çeçenler karşısında ciddi kayıplar verdiler.
Rusya'nın Çeçenistan'ın bağımsızlığını kabullenememesinin çeşitli sebepleri vardı: Bu bölgenin özellikle uçak yakıtı çıkarılan zengin petrol yataklarına ve doğal gaz rezervlerine sahip olması ve Çeçenistan'da başlayan bağımsızlık mücadelesinin zaman içinde bütün Kafkasya'ya yayılması endişesi bunların başta gelenleriydi. Ancak Çeçenistan işgali Rusya'nın kendi içinde de çeşitli problemlere yol açtı ve Yeltsin'in siyasi alanda prestij kaybetmesine sebep oldu.
Rusya belirttiğimiz sebeplerden ve benzeri daha başka sebeplerden dolayı Çeçenistan'ın bağımsızlığına gönlü razı olmasa da buradaki savaşta sürekli asker kaybetmesi nedeniyle sonuçta oradan çekilmek ve direnişi sürdürenlerle masaya oturmak zorunda kaldı. Yapılan anlaşmayla Çeçenistan'ın bağımsızlığı Moskova yönetimi tarafından resmen tanınmış oldu. Ancak Moskova yönetimi sonuçtan memnun değildi ve bu ülkenin topraklarına işgal güçlerini yeniden sokabilmek için fırsat kolluyordu. Bu doğrultuda Çeçenistan'da 1994 direnişinde de adını duyuran Şamil Basayev'e bağlı bazı milislerin Rusya Federasyonu'na bağlı özerk cumhuriyet niteliğindeki Dağıstan'a girerek burada da bir bağımsızlık mücadelesi başlatmaları Moskova yönetimi tarafından bir fırsat olarak değerlendirildi. Bu açıdan Şamil Basayev'in Dağıstan'a girerek bağımsızlık mücadelesini buraya taşımak istemesi karşısında birbirinden farklı yorumlar yapıldı. Bazıları Basayev'in Moskova'ya belirttiğimiz fırsatı vererek hata ettiğini ileri sürdüler. Bazıları da: "Böyle bir gelişme olmasaydı da Moskova, bir başka sebep bulup Çeçenistan'a girmeyi bekliyordu. Dolayısıyla Basayev'in hareketinde herhangi bir hata yoktur" yorumunu yaptılar. Tabii ki Basayev'in amacı Moskova'ya fırsat vermek değil Kafkaslar'daki özgürlük ve bağımsızlık ateşinin bütün bölgeye yayılmasını sağlamaktı. Bu açıdan amaçla sonucun birbirine karıştırılmaması gerekir. Yani ortada bir yanlışlık varsa bile bu niyetlerde değil belki amellerdedir. Bu itibarla amellerdeki hatayı insanların niyetleri ve inançları hakkında tereddütler uyandırmak için değerlendirmekten son derece uzak durmak gerekir.
Şamil Basayev'in Dağıstan'da bir fiili mücadele başlatma çabalarında Çeçenistan yönetiminin hiçbir rolü yoktu. Hatta bu konuda Çeçenistan devlet başkanı Aslan Meşedov ile Şamil Basayev arasında ciddi bir görüş ayrılığı olduğu ta o zamandan basın yayın organlarına yansımıştı ve Moskova yönetimi de bunu çok iyi biliyordu. Ama Moskova, Dağıstan'daki direnişle Dağıstan topraklarında karşı karşıya gelmenin kendisini daha önce Çeçenistan'da maruz kaldığı sonuca maruz bırakabileceğini ve bu yüzden Dağıstan'ı da elden kaçırabileceğini düşündü. Çünkü Dağıstan'da Moskova'ya bağlı yönetim bir kukla yönetimdi ve buradaki halk durumundan memnun değildi. Bu toprakların yerlileri durumundaki kitle işsiz bırakılırken ve fakirliğe mahkum edilirken Rus kökenliler devletin balını kaymağını yiyorlardı. Dolayısıyla geçmişte Çeçenistan halkının yaptığı gibi Moskova'ya bağlı yönetimin yanında yer almak yerine bağımsızlık mücadelelerine destek vermeleri kuvvetli bir ihtimaldi. Nitekim gelişmeler de bu sinyali veriyordu. Dağıstan'daki bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşması ise Rusya için tüm Kafkasya'nın kaybedilmesi anlamına gelecekti. Çünkü Moskova'nın Kafkasya üzerindeki hakimiyeti bütünüyle işgal niteliği taşımaktadır ve bölgedeki bütün etnik unsurlar bağımsızlık ve hürriyet hayaliyle yaşamaktadırlar. Dolayısıyla Dağıstan'daki zafer bu hayalle yaşayan tüm etnik unsurları harekete geçirecekti. İşte bu yüzden ve yukarıda belirttiğimiz üzere Moskova'nın, Çeçenistan'daki bağımsızlığa razı olmayıp da bu topraklara işgal güçlerini sokmak için fırsat kolluyor olması sebebiyle, Dağıstan'daki direnişi başlatanların Çeçen kökenli olmalarını gerekçe göstererek işgal güçlerini yeniden Çeçenistan'a soktu. Bu arada, kuvvetli bir ihtimalle Rus istihbaratının gerçekleştirdiği Moskova'daki ve bazı büyük şehirlerdeki patlama olaylarını da bu işgalde bir malzeme olarak kullandı. Oysa bu patlamalardan Rus istihbaratının sorumlu olduğu bizzat Rusya içindeki muhtelif siyasiler tarafından dile getirilmiştir.
Rusya başbakanı Çeçenistan'a asker sokmalarını izah ederken: "Çeçenistan Rusya toprağıdır. Dolayısıyla askerlerimizi istediğimiz bölgesine sokarız" şeklinde ifade kullandı. Oysa Çeçenistan esas itibariyle Rusya toprağı değildir. Üstelik Moskova yönetimiyle Çeçenistan arasında en son imzalanan ve yukarıda da sözünü ettiğimiz anlaşmayla Rusya da Çeçenistan'ın bağımsızlığını kabul etmişti. Bu itibarla Rusya, Çeçenistan'a asker sokarak hem uluslararası anlaşmaları hem de Çeçenistan yönetimiyle imzalamış olduğu ikili anlaşmayı ihlal etmişti.
Bunun yanı sıra yapılan iş alelade bir asker sevkıyatı değil doğrudan doğruya sivillere yönelen bir katliamdı. Bu itibarla Çeçenistan, Rusya başbakanı Viladimir Putin'in iddia ettiği gibi Rusya'ya bağlı olsa bile bu, Moskova yönetimine Çeçenistan'da yaşayan insanları istediği gibi öldürme, yurtlarından çıkarıp sürgün etme, hava saldırılarıyla evlerini başlarına yıkma hakkı vermez.
Moskova yönetiminin Çeçenistan işgalinin başlangıcında daha çok sivilleri hedef alan hava saldırılarına ağırlık vermesinin amacı Çeçenistan yönetimini kendi isteğiyle teslim olmaya ve Moskova'nın hakimiyetini yeniden kabullenmeye zorlamaktı. Çünkü Çeçenistan'ın hava saldırılarına karşı bir savunma mekanizması yoktu. Sivil hedeflere yönelik saldırıların yol açtığı zayiat da çok oluyordu. Bu zayiat yüzünden insanlar kalabalık gruplar halinde yurtlarını terk ederek yine Moskova'nın hakimiyetindeki Inguşetya başta olmak üzere bölgedeki değişik yerlere sığınma ihtiyacı duyuyorlardı. Moskova işte bu büyük zayiatın ve göç hareketinin Çeçen mücahitleri kendi istekleriyle teslim olmaya zorlayacağını umuyordu. Çünkü o, daha önce yaşadığı tecrübeyi tekrar yaşamak, Çeçen direnişçilerle kara çarpışmalarında karşı karşıya gelmek istemiyordu. Böyle bir şeyin kendisini zor durumda bırakacağını ve geçmişte karşılaştığı sonucun aynısıyla karşı karşıya getirebileceğini düşünüyordu. Nitekim Rusya başbakanı da: "Önceki tecrübelerimizden yararlanacak, geçmişte yaptığımız hataları tekrar etmeyeceğiz" diyordu. Ama hava saldırılarından hedeflediğini elde edemedi ve başkent Çeharkale'nin kapılarına kadar dayanarak Çeçen mücahitlerle direk karşı karşıya gelmek zorunda kaldı. Bu göğüs göğüse çatışmalar ise Rus güçlerinin beklemediği şekilde kayıplar vermesi sonucunu doğurdu.
Moskova yönetimi Çeçenistan'a sevk edilmiş ve sevk edilecek askerleri moral yönünden fazla yıpratmamak için Çeçenistan'daki kayıplarını olduğundan çok daha düşük gösteriyor. Ama Moskova'daki Asker Anaları Derneği tarafından geçtiğimiz ay yapılan açıklamada Çeçenistan'daki son savaşın başladığı tarihten buyana kaybedilen asker ve subay sayısının üç bini bulduğu dile getirildi. Moskova başkent Çeharkale (Grozni)'ye kara çarpışmaları yoluyla girme çabasının kendisine hayli pahalıya mal olacağını düşündüğünden son zamanlarda yeniden sivillere yönelik hava saldırılarına ağırlık vermeye başladı. Ancak umuyoruz ki, sonuçta yenilgiyi kabul etmek zorunda kalan taraf yine Moskova yönetimi olacaktır. Çünkü Rusya'nın karşı karşıya olduğu şartlar Çeçenistan'daki savaşı uzun süre devam ettirmesine müsait değildir. Çeçenistan direnişçiler ise her şeye rağmen bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerini sürdürmekte kararlı görünüyorlar.
|